BAKIR'IN TADI BİR BAŞKA
Yıllar boyunca sofralarımızdan eksik olmayan bakır sahanlar, maşrapalar, çeşmelerden su taşıdığımız kovalar, bakraçlar günümüzde birer özlemli objeye dönüşürken, Fatsa ilçemizde kalaycılık mesleği son dönemlerini yaşıyor.
İlçenin Sakarya Mahallesinde kendi dükkanında bakırcılık ve kalaycılık işini zar zor sürdürdüklerini belirten kalaycı Serkan Özçelik (39), “Kalay, bakıra sürülen cıva gibi parlak bir maddedir. Kalay olmazsa bakır kap kullanılmaz. Biz kendi dükkanımızda bakır kaplar kalaylanıyor. Yemek yapılan ve yenen kapların hepsi kalaylanmak zorundadır. Ama su ve bal koyulan kaplar kalaylanmaz. Çünkü kalay bir yerde bakırı tuzdan korumak için yapılır. Yemeklerde de her zaman bir miktar tuz bulunur. Bakırın düşmanı tuz ve ayrandır. Tuz olmayan yemekleri bakır kap kalaylanmadan da kullanabilirsiniz" dedi.
Bakır kaplar ince ve kalın bakırdan olmak üzere ikiye ayrıldığını hatırlatan Serkan Özçelik, " İnce bakırlar üç dört ayda, kalın bakırlar ise yedi ay ve bir sene arasında değişir. Bu ateşle orantılıdır. İnce bakır ateşe daha az dayanıklıdır, kalayı daha çabuk yıpranır. Kalay ateşten etkilenir. Bakır kapta yapılan yemeğin lezzetini bilenler bakır kaptan vazgeçmedi. İnce kaptan yapılmış bakır kap kullanalar çok sık kalay sorunundan dolayı vazgeçtiler. Kalın kapları kullananlar kalayı uzun süre dayandığı için vazgeçmediler. Çok fazla bir şey yoktur, genel de mutfakta kullanılan kapları kalaylarız. Kalayı şu şekilde yapıyoruz. Önce kalaylanacak kabı kostik denen bir maddemiz var, önce ona sokarız. Sonra tavlarız sonra tuz ruhu süreriz, sonra cüruf taşımız vardır cüruf taşından yıkandıktan sonra kap kalaya hazır olur. Sonra kalaylamaya sıra gelir. Önce nışadır atılır, kalay erir ve pamukla her tarafına süreriz” diye konuştu.
Haber Merkezi