“Paşa gönlümün bir gün huzur içerisinde olacağı günleri özlüyorum…”Bunu ben temenni etmedim. Mahallemizin kemale ermişi Tahsin amcamız sıkça söylerdi.
Biz ona Sucu Tahsin amca derdik. Galiba belediyenin su motorlarından sorumlu olduğundandı. Sucu Tahsin amca böyle derdi… “paşa gönlümün bir gün huzur içerisinde olacağı günleri özlüyorum.”
Bizler; o zamanlar bu sözlerin anlamını tasavvur edemezdik… Çocuk aklımızla…
u anda SÜAVİ söylüyor,”
"Ah gelmişken baharda sevda…
Olur mu veda?
Bilmez mi vefa?”
Bir gün dediler ki; Sucu Tahsin hakkın rahmetine kavuşmuş… O an hüzünlü sesi kulaklarımda çınladı “paşa gönlümün bir gün huzur içerisinde olacağı günleri özlüyorum.” Huzura ermişmiydi? Allah bilir.
Bu sözü ilk Sucu Tahsin Amcadan, mahallenin derme çatma sedirinde, güz güneşinin ılık sıcaklığında sırtlarını kızdırmak için babamla otururlarken duymuştum.
Babam sırtını kızdırdığı güneşe yan dönerek “lan Tahsin, ne diin sen daha ne günler göriceyük”
“Sus pus oldu sazendeler bu gece…
Hazırlan fırtına kopmak üzere…
Kalbime tünemiş kuşlar uçuştu…”
Elindeki fındık çubuğu ile yerleri çiziktirirken Sucu Tahsin amca “Yok be Memed, bize bundan sonra görmeyen göz, konuşmayan dil, duymayan kulak yakışır.”
“Hadi ya sende… Biz daha yirmiliğiz” diye çıkıştı babam. Hüzünlü gülümseyişiyle…
“Ben bir kördüm…
Senden çok sevgiler gördüm…
Ve seni böyle sürdüm…
Tuzla balın arasına…”
“Yirmilik mi?” dedi Tahsin Amca babamı dürterek… “Pehhh… Ben hiç yirmi yaşımda olmadım ki! …” Hüzün kokan sesiyle… Belli ki gülmek gelmemişti içinden.
Halbuki babam yarenlik yapmak istemişti. Gerçi becerememişti ya…
“Ben yirmi yaşındayken iki çocuk babasıydım lan Tahsin… Yirmi yaşında baba mı olunurmuş… Dört yıl sonra askerden döndüğümde uşakları tanıyamadım”… Kederli yüzünü gizlemek istercesine… Zoraki gülümseyerek...
Ve o zaman anladım ki, babamın da bir sırrı vardı…
“Hasret sormuştun bana…
Demiştin ki hasret ne?
Yüreğim kara sevdam…
Hasretimdin sen oysa…”
Her ikisi de sustular… Uzaklara daldılar… Anlamsızlaştırdıkları dünyalarında kayboldular.
Sucu Tahsin’den sonra babam balkonda çayını yudumlarken arada bir “lan Tahsin nerdesin” diye mırıldanırdı… Tahsin amcaların evini anlamsızca süzerken…
Birkaç yıl sonra babamı da uğurladık.
………………
Ve gıpta ediyorum, yirmili yaşlarını yaşayamadan nice fidanların toprağa serildiğini gören ruhların, barış içerisinde hep beraber dünyalarını sabır ve metanetle anlamlaştırmalarına…
Selam olsun onlara...
…Ve lanet olsun… Sen ben kavgaları ile bizi birbirimize düşüren iki paralıklara…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Yakup HALICI
BEN HİÇ YİRMİ YAŞIMDA OLAMADIM Kİ!
“Paşa gönlümün bir gün huzur içerisinde olacağı günleri özlüyorum…”Bunu ben temenni etmedim. Mahallemizin kemale ermişi Tahsin amcamız sıkça söylerdi.
Biz ona Sucu Tahsin amca derdik. Galiba belediyenin su motorlarından sorumlu olduğundandı. Sucu Tahsin amca böyle derdi… “paşa gönlümün bir gün huzur içerisinde olacağı günleri özlüyorum.”
Bizler; o zamanlar bu sözlerin anlamını tasavvur edemezdik… Çocuk aklımızla…
u anda SÜAVİ söylüyor,”
"Ah gelmişken baharda sevda…
Olur mu veda?
Bilmez mi vefa?”
Bir gün dediler ki; Sucu Tahsin hakkın rahmetine kavuşmuş… O an hüzünlü sesi kulaklarımda çınladı “paşa gönlümün bir gün huzur içerisinde olacağı günleri özlüyorum.” Huzura ermişmiydi? Allah bilir.
Bu sözü ilk Sucu Tahsin Amcadan, mahallenin derme çatma sedirinde, güz güneşinin ılık sıcaklığında sırtlarını kızdırmak için babamla otururlarken duymuştum.
Babam sırtını kızdırdığı güneşe yan dönerek “lan Tahsin, ne diin sen daha ne günler göriceyük”
“Sus pus oldu sazendeler bu gece…
Hazırlan fırtına kopmak üzere…
Kalbime tünemiş kuşlar uçuştu…”
Elindeki fındık çubuğu ile yerleri çiziktirirken Sucu Tahsin amca “Yok be Memed, bize bundan sonra görmeyen göz, konuşmayan dil, duymayan kulak yakışır.”
“Hadi ya sende… Biz daha yirmiliğiz” diye çıkıştı babam. Hüzünlü gülümseyişiyle…
“Ben bir kördüm…
Senden çok sevgiler gördüm…
Ve seni böyle sürdüm…
Tuzla balın arasına…”
“Yirmilik mi?” dedi Tahsin Amca babamı dürterek… “Pehhh… Ben hiç yirmi yaşımda olmadım ki! …” Hüzün kokan sesiyle… Belli ki gülmek gelmemişti içinden.
Halbuki babam yarenlik yapmak istemişti. Gerçi becerememişti ya…
“Ben yirmi yaşındayken iki çocuk babasıydım lan Tahsin… Yirmi yaşında baba mı olunurmuş… Dört yıl sonra askerden döndüğümde uşakları tanıyamadım”… Kederli yüzünü gizlemek istercesine… Zoraki gülümseyerek...
Ve o zaman anladım ki, babamın da bir sırrı vardı…
“Hasret sormuştun bana…
Demiştin ki hasret ne?
Yüreğim kara sevdam…
Hasretimdin sen oysa…”
Her ikisi de sustular… Uzaklara daldılar… Anlamsızlaştırdıkları dünyalarında kayboldular.
Sucu Tahsin’den sonra babam balkonda çayını yudumlarken arada bir “lan Tahsin nerdesin” diye mırıldanırdı… Tahsin amcaların evini anlamsızca süzerken…
Birkaç yıl sonra babamı da uğurladık.
………………
Ve gıpta ediyorum, yirmili yaşlarını yaşayamadan nice fidanların toprağa serildiğini gören ruhların, barış içerisinde hep beraber dünyalarını sabır ve metanetle anlamlaştırmalarına…
Selam olsun onlara...
…Ve lanet olsun… Sen ben kavgaları ile bizi birbirimize düşüren iki paralıklara…