Muhtemel yedi sekiz yaşlarındaydım. Babam gurbetten geldiğinde elinde bulunan o sihirli “oyuncağı” göstererek “bu radyo” dedi.
Daha izahını yapmadan üstünde bulunan düğmelerden birine dokunduğunda adının sonradan Muazzez Türüng olduğunu öğrendiğim bir ses sanatçısı “Mektebin bacaları” adlı türküyü söylüyordu.
Yaklaşık yarım asır önce radyo programları günümüzdeki kadar çeşitli değildi. Günün büyük zamanları müzik programları ile geçiyordu.
Bazı programlar; Beraber ve solo türküler, falancadan türküler, Yurttan sesler korosu, Beraber ve solo şarkılar, Türkçe sözlü hafif müzik (Bugünkü pop müzik benzeri) gibi programlar vardı.
Sabahları çiftçiler için programlar, haberler, hava ve yol durumu özel programlardandı. Özellikle haberler “Aces” denilen programlardı ki “ajans” kelimesinin yanlış telaffuzu ile bu şekliyle ifade edilirdi.
Yine Pazar günleri Ankara, İzmir veya İstanbul stüdyolarından canlı yayınlar yapılırdı.
Canlı maç nakli sporseverler için ilgiyle dinlenirdi.
Akşamları; Arkası yarın, Radyo tiyatrosu gibi programlar konulurdu.
Bazen okullar arası 16 soru bilgi yarışmaları canlı olarak verilirdi.
Zaman ilerledikçe daha faydalı programlar yerini aldı.
Ülkenin ancak üçte birinde elektrik vardı ve radyolar pil ile çalıştırılırdı.
Radyonun evlerde özel bir yeri vardı ve dinlenmediği zamanlarda üzeri kanaviçeli bir örtü ile örtülüydü.
Haber saatleri evin erkeği tarafından dikkatlice dinlenir, ülkede ve dünyadaki bilinen haberlerden haberdar olunurdu.
Devrin ünlü sanatçıları sanatlarını icra ederlerdi. Türk Halk Müziği yani türküler Türk Sanat Müziğine yani şarkılara göre daha fazla rağbet görürdü.
Daha sonra “Kasetli teypler” çıkmasına rağmen radyo evdeki hatırlı misafirliğini devam ettirdi. Ta ki Televizyondenilen sihirli kutuya kadar.
İstiklal marşıyla başlayıp yine aynı marşla günü tamamlayan televizyon; elektriğin bütün ülkeye ulaşmasıyla hükümranlığı radyodan aldı. Televizyon ayrıca sinemaya da ciddi bir darbe vurdu.
Günümüzde “internet” denilen izahı mümkün olmayan “keşif” cebe girdikten sonra radyo tamamen olmasa bile epey gözden düştü.
Ancak bazı gönüllerde nağmeleri hala devam etmektedir.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ZEKİ ORDU
BAŞKÖŞE MİSAFİRİ: RADYO
Onu ilk defa ne zaman gördüğümü hatırlamıyorum.
Muhtemel yedi sekiz yaşlarındaydım. Babam gurbetten geldiğinde elinde bulunan o sihirli “oyuncağı” göstererek “bu radyo” dedi.
Daha izahını yapmadan üstünde bulunan düğmelerden birine dokunduğunda adının sonradan Muazzez Türüng olduğunu öğrendiğim bir ses sanatçısı “Mektebin bacaları” adlı türküyü söylüyordu.
Yaklaşık yarım asır önce radyo programları günümüzdeki kadar çeşitli değildi. Günün büyük zamanları müzik programları ile geçiyordu.
Bazı programlar; Beraber ve solo türküler, falancadan türküler, Yurttan sesler korosu, Beraber ve solo şarkılar, Türkçe sözlü hafif müzik (Bugünkü pop müzik benzeri) gibi programlar vardı.
Sabahları çiftçiler için programlar, haberler, hava ve yol durumu özel programlardandı. Özellikle haberler “Aces” denilen programlardı ki “ajans” kelimesinin yanlış telaffuzu ile bu şekliyle ifade edilirdi.
Yine Pazar günleri Ankara, İzmir veya İstanbul stüdyolarından canlı yayınlar yapılırdı.
Canlı maç nakli sporseverler için ilgiyle dinlenirdi.
Akşamları; Arkası yarın, Radyo tiyatrosu gibi programlar konulurdu.
Bazen okullar arası 16 soru bilgi yarışmaları canlı olarak verilirdi.
Zaman ilerledikçe daha faydalı programlar yerini aldı.
Ülkenin ancak üçte birinde elektrik vardı ve radyolar pil ile çalıştırılırdı.
Radyonun evlerde özel bir yeri vardı ve dinlenmediği zamanlarda üzeri kanaviçeli bir örtü ile örtülüydü.
Haber saatleri evin erkeği tarafından dikkatlice dinlenir, ülkede ve dünyadaki bilinen haberlerden haberdar olunurdu.
Devrin ünlü sanatçıları sanatlarını icra ederlerdi. Türk Halk Müziği yani türküler Türk Sanat Müziğine yani şarkılara göre daha fazla rağbet görürdü.
Daha sonra “Kasetli teypler” çıkmasına rağmen radyo evdeki hatırlı misafirliğini devam ettirdi. Ta ki Televizyondenilen sihirli kutuya kadar.
İstiklal marşıyla başlayıp yine aynı marşla günü tamamlayan televizyon; elektriğin bütün ülkeye ulaşmasıyla hükümranlığı radyodan aldı. Televizyon ayrıca sinemaya da ciddi bir darbe vurdu.
Günümüzde “internet” denilen izahı mümkün olmayan “keşif” cebe girdikten sonra radyo tamamen olmasa bile epey gözden düştü.
Ancak bazı gönüllerde nağmeleri hala devam etmektedir.