Meşebükü ismini bundan altmış sene önce duydum. Dile kolay neredeyse üççeyrek asır geçmiş aradan.
Yeni nesil izah etsek de anlayabilir mi bilmem ama bundan yarım asır önce değil Fatsa, dünya bile farklıydı. Ordu’nu nüfusu bütün köyleriyle birlikte 470 bin, İstanbul’un toplam nüfusu 1 882 000 kadardı.
Yoldan taşıt pek geçmezdi. Sadece haftada bir belirli günlerde İstanbul seferi yapan otobüsler geçerdi. Bir de ara sıra kamyonlar.
Mahallemize araba altmışlı yılların sonlarına doğru gelmişti. O da haftada bir Perşembe’ye giderdi.
Bulunduğum köy Perşembe’ye dâhil olmasına rağmen; hem Fatsa’ya hem de Perşembe’ye 25 km uzaklıktaydı. Sadece mülki olarak Perşembe’ye bağlıydık.
Elektriğin olmadığı, suların eve akmadığı böyle bir zamanda bir haber geldi. Falancanın oğlu Meşebükü’nden bir kız ile evlenecekmiş.
Çocukluk muhayyilemle düşünmeye başlamıştım. İçimden, “Bunlar, birbirlerini nerede görmüşler de evlilik kararı almışlar” diye geçirirdim.
O zamanlar dünya “Büyük” bir yerdi. Değil başka ilçeye gitmek iki köy ileriye bile ulaşmak zordu. Devrine göre farklı iki ilçeden kişiler evlenince bunlar birbirlerini nasıl ziyaret edecek, nasıl irtibat kuracaklardı diye söylenirdi. Şayet şu satırları ‘Z’ kuşağı dedikleri kuşak okusa telefon ile diyebilir, taksi ile birbirlerine ulaşabilir diye düşünebilirler. Bu tür yaklaşımlarla öğretmen iken çok karşılaştım.
Gençlerin düğünleri oldu. Belli süre sonra Ordu-Samsun karayolundan geçen taşıtlar artmaya başladı. Bir bayram günü “FilancılaraMeşebükü’nden misafir gelmiş” diye bir haber duyduk. Konu komşu, uzaktan gelen bu kişileri görmek için meraklandılar. Ziyaret edenler gitmeyenlere kısaca bilgi verdi. Köyümüzde yeni tanıdıklar oluyordu. Dünya gün geçtikçe “küçülmeye” başlıyordu.
Peki, bu yazı nasıl kaleme alındı?
Şöyle:
Bir gün Ünye’den, Çamaş’ ilçesine doğru yola koyuldum. Fatsa sınırlarından içeri girince “Meşebükü” tabelasını gördüm. Hatta yolun kenarında aynı isimli bir okul da vardı. Mesai saatleri dışında olduğu için okula uğrayamadım. Ancak içimde ukde kaldı.Bir gün Meşebükü İlkokuluna gitmeye karar verdim.
Bu yazıdan başka bu konuyla ilgili bir hikâye yazmayı planladım. Tabii hikâyeler köşe yazıları için uzun yer tuttuğundan ancak kitap veya dergilerde neşredilmesi gerekiyor.
Ünye ile Çamaş arası yolculuk beni 60 sene önceye götürdü. Yine de maziyi hatırlamak güzeldi.
Kendime söz verdim. Meşebükü ve “Bir Gönül Hikâyesi” başlıklı hikâyeyi en kısa zamanda yazacağım.
Yaşananlar unutulur, yazılanlar yarınlara kalır.
Bütün Meşebükülülere selam ve hürmetler…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Fatsa Gazetesi
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ZEKİ ORDU
MEŞEBÜKÜ
Meşebükü ismini bundan altmış sene önce duydum. Dile kolay neredeyse üççeyrek asır geçmiş aradan.
Yeni nesil izah etsek de anlayabilir mi bilmem ama bundan yarım asır önce değil Fatsa, dünya bile farklıydı. Ordu’nu nüfusu bütün köyleriyle birlikte 470 bin, İstanbul’un toplam nüfusu 1 882 000 kadardı.
Yoldan taşıt pek geçmezdi. Sadece haftada bir belirli günlerde İstanbul seferi yapan otobüsler geçerdi. Bir de ara sıra kamyonlar.
Mahallemize araba altmışlı yılların sonlarına doğru gelmişti. O da haftada bir Perşembe’ye giderdi.
Bulunduğum köy Perşembe’ye dâhil olmasına rağmen; hem Fatsa’ya hem de Perşembe’ye 25 km uzaklıktaydı. Sadece mülki olarak Perşembe’ye bağlıydık.
Elektriğin olmadığı, suların eve akmadığı böyle bir zamanda bir haber geldi. Falancanın oğlu Meşebükü’nden bir kız ile evlenecekmiş.
Çocukluk muhayyilemle düşünmeye başlamıştım. İçimden, “Bunlar, birbirlerini nerede görmüşler de evlilik kararı almışlar” diye geçirirdim.
O zamanlar dünya “Büyük” bir yerdi. Değil başka ilçeye gitmek iki köy ileriye bile ulaşmak zordu. Devrine göre farklı iki ilçeden kişiler evlenince bunlar birbirlerini nasıl ziyaret edecek, nasıl irtibat kuracaklardı diye söylenirdi. Şayet şu satırları ‘Z’ kuşağı dedikleri kuşak okusa telefon ile diyebilir, taksi ile birbirlerine ulaşabilir diye düşünebilirler. Bu tür yaklaşımlarla öğretmen iken çok karşılaştım.
Gençlerin düğünleri oldu. Belli süre sonra Ordu-Samsun karayolundan geçen taşıtlar artmaya başladı. Bir bayram günü “FilancılaraMeşebükü’nden misafir gelmiş” diye bir haber duyduk. Konu komşu, uzaktan gelen bu kişileri görmek için meraklandılar. Ziyaret edenler gitmeyenlere kısaca bilgi verdi. Köyümüzde yeni tanıdıklar oluyordu. Dünya gün geçtikçe “küçülmeye” başlıyordu.
Peki, bu yazı nasıl kaleme alındı?
Şöyle:
Bir gün Ünye’den, Çamaş’ ilçesine doğru yola koyuldum. Fatsa sınırlarından içeri girince “Meşebükü” tabelasını gördüm. Hatta yolun kenarında aynı isimli bir okul da vardı. Mesai saatleri dışında olduğu için okula uğrayamadım. Ancak içimde ukde kaldı.Bir gün Meşebükü İlkokuluna gitmeye karar verdim.
Bu yazıdan başka bu konuyla ilgili bir hikâye yazmayı planladım. Tabii hikâyeler köşe yazıları için uzun yer tuttuğundan ancak kitap veya dergilerde neşredilmesi gerekiyor.
Ünye ile Çamaş arası yolculuk beni 60 sene önceye götürdü. Yine de maziyi hatırlamak güzeldi.
Kendime söz verdim. Meşebükü ve “Bir Gönül Hikâyesi” başlıklı hikâyeyi en kısa zamanda yazacağım.
Yaşananlar unutulur, yazılanlar yarınlara kalır.
Bütün Meşebükülülere selam ve hürmetler…