Diğer bölgelere vakıf değilim ama Karadeniz’in vazgeçilmez ahşap yapılarındandır.
Bundan yarım asır önce insanlar yiyeceklerinin çoğunu satın almaz kendisi üretirdi. Uzun kış mevsimi boyunca bazı maddeleri saklaması veya koruması gerekiyordu. Aksi takdirde insanlar zor günler geçirebilirlerdi.
Çoğu yer iklim bakımından şanslı sayılmazdı. Çünkü uzun kışın uzun ve sert geçtiği yerlerde sadece insanlar değil hayvanlar da beslenmesi gerekliydi. Mevsim itibariyle taze yiyecek bulunmadığından, hazırlıklar en geç güz aylarında yapılır kış tedbirli olarak beklenirdi. Aksi takdirde başkasına muhtaç olmak da vardı işin sonunda.
Cırcır böceği ile karınca misali daha çok çalışan daha kolay geçirirdi kışı. Evlerde kış için hazırlanan turşulara, yufkalar, erişteler, muhtelif çorbalıklar, öğütülmüş unlar, un haline gelebilecek mısır, arpa ve buna benzer şeyler kış hazırlıkları içindi.
O zamanlarda sera veya “ Yapay hormonlu” yiyecekler her zaman bulunmadığından tazeleri yaz aylarında bulunur ve sağlığa zararı olmazdı. Belki çok şey azdı ama hastalık türü de azdı. Obezite denilen hastalık önce zengin hastalığı daha sonra da günümüz hastalığı haline gelmeye başladı.
Serendi denilen ahşap yapılar bu açıdan çok önemliydi. Çünkü bazı kışlık yiyecekler ve yiyecek yapılacak şeyle buralarda saklanırdı. Serendi ismi birbirini andıran farklı şekilde telaffuz edilirdi. Bunlardan biri de “serendü” idi. Aynı sese yakın birçok kelime daha vardı ki o da o yörenin aksanına göre seslendirildi.
Serendi daha çok mısır, evlere yer kaplamasın diye diğer eşyalar konulurdu. Dört ahşap direk üzerine konulan serendi veya serenditoprağa yakın yeri yayvan bir tas gibi olur içine su konulurdu. Bu fare dâhil bazı haşeratın saklanılan şeylere ulaşmasını önlemek için. Yine direklerin üst tarafına ise ters çevrilmiş tasa benzer şeklinde yapılırdı ki ilk engeli aşan olursa ki fareler bunu başarabilir, bu sefer sırtı yere bakacak vaziyette fazla adım atamayacağından saklanılan yiyeceklere ulaşması mümkün değildi.
Serendi ahşaptan olup mütemadiyen hava alacak şekilde tasarlanmıştı. Kasım aylarında içerisi tamamen doldurulan serendiler görevleri yeni mahsullerin gün yüzüne çıkmasına kadar devam ederdi. Bu da yaklaşık mayıs ayları sonuna kadar olurdu.
Temmuz ve ağustos aylarını dinlenmeyle geçen serendiler, eylül aylarından sonra bir sonraki senenin ihtiyaçları itina ile yerine getirilirdi.
Şimdi her şeyin her zaman satın alındığı bir döneme girdik. Artık serendiler bir antika veya süs eşyası olarak kaldı. Köylünün bile şehirden süt, yumurta ve sebze aldığı hazırcı bir toplum olduk. Hal böyle olunca da serendi ve benzeri şeyler tarihe havale oldu. Hatta bu yazıyı okuyanlar “Bunun adı serendi değil şu idi” diye bile yorum yazabilir.
Kısaca kendi gitti adı kaldı yadigâr…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
ZEKİ ORDU
SERENDİ
Diğer bölgelere vakıf değilim ama Karadeniz’in vazgeçilmez ahşap yapılarındandır.
Bundan yarım asır önce insanlar yiyeceklerinin çoğunu satın almaz kendisi üretirdi. Uzun kış mevsimi boyunca bazı maddeleri saklaması veya koruması gerekiyordu. Aksi takdirde insanlar zor günler geçirebilirlerdi.
Çoğu yer iklim bakımından şanslı sayılmazdı. Çünkü uzun kışın uzun ve sert geçtiği yerlerde sadece insanlar değil hayvanlar da beslenmesi gerekliydi. Mevsim itibariyle taze yiyecek bulunmadığından, hazırlıklar en geç güz aylarında yapılır kış tedbirli olarak beklenirdi. Aksi takdirde başkasına muhtaç olmak da vardı işin sonunda.
Cırcır böceği ile karınca misali daha çok çalışan daha kolay geçirirdi kışı. Evlerde kış için hazırlanan turşulara, yufkalar, erişteler, muhtelif çorbalıklar, öğütülmüş unlar, un haline gelebilecek mısır, arpa ve buna benzer şeyler kış hazırlıkları içindi.
O zamanlarda sera veya “ Yapay hormonlu” yiyecekler her zaman bulunmadığından tazeleri yaz aylarında bulunur ve sağlığa zararı olmazdı. Belki çok şey azdı ama hastalık türü de azdı. Obezite denilen hastalık önce zengin hastalığı daha sonra da günümüz hastalığı haline gelmeye başladı.
Serendi denilen ahşap yapılar bu açıdan çok önemliydi. Çünkü bazı kışlık yiyecekler ve yiyecek yapılacak şeyle buralarda saklanırdı. Serendi ismi birbirini andıran farklı şekilde telaffuz edilirdi. Bunlardan biri de “serendü” idi. Aynı sese yakın birçok kelime daha vardı ki o da o yörenin aksanına göre seslendirildi.
Serendi daha çok mısır, evlere yer kaplamasın diye diğer eşyalar konulurdu. Dört ahşap direk üzerine konulan serendi veya serenditoprağa yakın yeri yayvan bir tas gibi olur içine su konulurdu. Bu fare dâhil bazı haşeratın saklanılan şeylere ulaşmasını önlemek için. Yine direklerin üst tarafına ise ters çevrilmiş tasa benzer şeklinde yapılırdı ki ilk engeli aşan olursa ki fareler bunu başarabilir, bu sefer sırtı yere bakacak vaziyette fazla adım atamayacağından saklanılan yiyeceklere ulaşması mümkün değildi.
Serendi ahşaptan olup mütemadiyen hava alacak şekilde tasarlanmıştı. Kasım aylarında içerisi tamamen doldurulan serendiler görevleri yeni mahsullerin gün yüzüne çıkmasına kadar devam ederdi. Bu da yaklaşık mayıs ayları sonuna kadar olurdu.
Temmuz ve ağustos aylarını dinlenmeyle geçen serendiler, eylül aylarından sonra bir sonraki senenin ihtiyaçları itina ile yerine getirilirdi.
Şimdi her şeyin her zaman satın alındığı bir döneme girdik. Artık serendiler bir antika veya süs eşyası olarak kaldı. Köylünün bile şehirden süt, yumurta ve sebze aldığı hazırcı bir toplum olduk. Hal böyle olunca da serendi ve benzeri şeyler tarihe havale oldu. Hatta bu yazıyı okuyanlar “Bunun adı serendi değil şu idi” diye bile yorum yazabilir.
Kısaca kendi gitti adı kaldı yadigâr…